18 Ara 2014

Bu Bir Döngüdür


'Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.' 

Bu cümleyi ilkokuldan beri duyuyoruz. Türkçe derslerinde kompozisyon konularının da başında gelirdi. Paylaşmak sözcüğünden anlaşıldığı gibi burda karşılıklı bir iletişim ifade ediliyor. Yani en basit anlamıyla, sen anlatırsın gülücükler artarak çoğalır, herkes bir mutluluk sevgi yumağı oluverir. Veya paylaşmak, üzücüklü bir durumda da diğerlerinin desteğini hissetmemizi ve içinde bulunduğumuz durumu daha az sıyrıkla atlatmamızı sağlar. 

Böyle teknik bir şekilde yapılmaz tabi; anlatılıverir, konuşuluverir. Karşı taraf zaten yıllardır bunu yapıyordur, sadece sizi dinliyor olması bile büyük huzurdur, bir nevi sizin 3. gözünüzdür, candır evet. 

Bir de bunu başaramayanlar da var ki; bir derdimizi açsak veya onlara göre 'olmayacak şeyi dertleştirip içimizi dökmeye çalışsak' daha büyük bir felaketi okuruz karşı tarafın gözlerinde. O, anlatmaya çalıştığımızın daha fenasını, daha zorunu, daha kaldırması zor olanını yaşamıştır zaten. Görmüş geçirmiş, bu zorlu hayat yolunda tabiri caizse ununu elemiş eleğini asmıştır. Daha cümlemizi tamamlamamıza fırsat bulamadan onun yaşanmışlıkları arasında buluruz kendimizi. Şaşırarak, üzülerek dinleriz belki de. Konuşulanlar bizi ferahlatmak yerine daha da büyük bir kasvete sürükler. 

Ne zaman kendimizi ifade etmek istesek, hayatın herkesi ayrı bir şekilde sınadığını fark eder susarız. Anlatılanlardan kendimize pay çıkarmaya çalışırız. Sonrasında bin bir düşünce ile kendi içimize yöneliriz. Anlatacaklarımız kursağımızda kalır, gıcık tutar, öksürürüz. Yine anlatacaklarımızı tek dinleyen biz oluruz.  Yazmaya niyet ederiz. Kitaba deftere sarılır sessizleşip garipleşiriz. 

Hayat hikayesini, atlattığı badireleri es vermeden anlatan arkadaşımızsa onla bir şeyler paylaşabiliyor olduğumuzu düşünüp kendince haklı bir gurur yaşar. Biz de bir şeyler anlatabilecek yakınlarımız olduğu için şükrederiz.  
Bu bir döngüdür.

13 Ara 2014

Anlatamıyorum




Şiirler güzeldir. 
Diğer yazı türlerine göre daha farklı gelir bana. Şiir okurum ama yazamam. Daha doğrusu en son yazdığım şiirvari şeyler 'nasıl söylesem sana ilk harflarine baksana' tarzındaki manilerden oluşmaktaydı. Orda da amaç kafiyelerin oluşturduğu ahenkli okunuşla şiir yazdığını hissedebilmekti. Yoksa hiç bir zaman  daldan dala yazılmış gibi görünen ve cümlenin herhangi bir yerinden kesilmiş satırlardan oluşan serbest ölçülü derin anlamlı şiirler yazamadım. Ama okurum. Dinleye dinleye ezberlediklerim de vardır. Hatta ilk ezberlediğim şiir lise yıllarımdaydı. 

Ders edebiyat veya dil-anlatım olması lazım. Öğretmen, -liseli kullanımıyla hoca- bir şiir ezberleyip sınıfta okuyacaksınız demişti. Bizi de bir heyecan kaplamıştı. Hangi şiiri okusam o mu bu mu derken okuyayacağımız gün gelip çatmıştı. Sırayla okumaya başlamıştık zihnimize nakşettiğimiz şiirleri. Biri ikisi üçü derken sınıfın çoğunluğunun ezberlemek için aynı şiiri tercih ettiğini anlamışık. 

Şiir, Orhan Veli'nin Anlatamıyorum şiiriydi. 

Belki kısa bir şiir olduğundan belki de mısralarında kendimizi bulduğumuzdan tek bir paydada toplanmıştık. O günü anı kumbarama attım. Şimdilerde hala dönüp dolaşıp tekrar ettiğim bir şiir olmuştur, Anlatamıyorum...
 
Ağlasam sesimi duyar mısınız, 
Mısralarımda; 
Dokunabilir misiniz, 
Gözyaşlarıma, ellerinizle? 
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, 
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu 
Bu derde düşmeden önce. 
Bir yer var, biliyorum; 
Her şeyi söylemek mümkün; 
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; 
Anlatamıyorum. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...